Dinin değişmez iki kaynağı: Kur’ân ve sünnettir. Temel kaynaklar olarak, dünyaya ve ahirete ilişkin bütün bilgi ve hükümler dört kaynaktan elde edilir. Bunlar sırasıyla Kitap, Sünnet, İcmâ’ ve Kıyas’tır.
Kitap, Allah Teâlâ’nın, Elçisi Hz. Muhammed’e Arapça olarak indirdiği, mushaflarda yazılıp bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, Fâtiha sûresi ile başlayıp Nâs sûresi ile sona eren Kur’an-ı Kerim’dir. Tercih edilen görüşe göre “karae” fiilinden bir mastar olup, kök anlamı; okumak, toplamak, bir araya getirmek demektir. Kur’an, yalnız bir inanç, ibadet ve ahlâk kitabı değil, hem inanç ve ibadet, hem de insanlar arası sosyal ve iktisâdî ilişkileri genel ilkeler hâlinde düzenleyen bir kitaptır.
Âyetlerde şöyle buyurulur: “Biz bu Kitab’ı sana her şey için bir açıklama, bir yol gösterme, bir rahmet ve teslim olanlar için bir müjde olarak indirdik.” “Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”
Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleridir. Sözlü sünnete örnek: “Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazını geçirirse, hatırlayınca kılsın.” Fiilî sünnete örnek: “Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın” Takrirî sünnet; Hz. Peygamber’in gördüğü veya işittiği bir işi ikrar ve kabul etmesidir. Yolculuk sırasında su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir sahabinin, namazdan sonra su bulduğu halde namazı iade etmemesi ve Hz. Peygamber’in onu tasvip etmesi gibi.
Sünnet, Fıkıhta, Kur’an-ı Kerim’den sonra ikinci kaynağın sünnet olduğunda görüş birliği vardır. Sünnetin dini konularda bir delil oluşu, çeşitli ayetlerle sabittir. Bazıları şunlardır:
“Peygamber size neyi verirse onu alın; size neyi de yasakladıysa, ondan da uzak durun.” “Hayır, Rabb’ine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp; verdiğin hükme, içlerinden bir sıkıntı duymaksızın rıza ve teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar.” “Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.”
İcmâ, sözlükte; bir işe azmetme ve bir konuda görüş birliği etme anlamına gelir. Bir fıkıh terimi olarak; Hz. Muhammed (s.a.s)’in ümmetinden olan müctehitlerin, Hz. Peygamber’in vefatından sonraki herhangi bir devirde şer’î bir hüküm hakkında görüş birliğine varmalarıdır. Bu tarife göre icma’da şu şartların bulunması gerekir:
1- Müctehit olmayanların ittifakı dini bir delil sayılmaz. Müctehit; delillerden dini hükümler çıkarma bilgi ve yeteneğine sahip olan kimsedir.
2- Müctehitlerin ittifakı, dini bir meselenin hükmü üzerinde ilk görüş birliği meydana geldiği zaman aranır. Daha sonra görüş değiştirmekle icma bozulmaz.
3- Dini yönü bulunmayan konulardaki görüş birliği icma sayılmaz.
İcma’ın bir delil oluşu Kitap ve sünnet delillerine dayanır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Kim, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra, Peygamber’den ayrılıp, müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yöne döndürürüz ve kendisini cehenneme sokarız. O, ne kötü dönüştür!”
Bir şeyi başka bir şeyle ölçmek, karşılaştırmak anlamına gelir. Bir terim olarak; hakkında âyet ve hadislerde bir hüküm bulunmayan bir meseleyi ortak özelliklerinden dolayı, hakkında hüküm bulunan bir mesele ile karşılaştırmak, onun hükmünü buna da vermek demektir.
Buna şarabı örnek verebiliriz. Şarap, Kur’an-ı Kerim’de yasaklanmıştır. Ancak daha sonraki devirlerde rakı, votka, şampanya, viski, bira gibi değişik adlarda içkiler ortaya çıkmıştır. Bunlar, Kur’an’da isim olarak zikredilmez. Şarabın, sarhoşluk verdiği için yasaklandığı, üzerinde düşünülünce anlaşılacağı gibi, çeşitli hadislerde de bu nokta belirtilmiştir. Bu yeni içki çeşitlerinin de içeni sarhoş ettiği belli olunca, şarabın hükmü, ortak nitelik olan sarhoş etme (iskâr) özelliği yüzünden kıyas yoluyla diğer alkollü içkileri de kapsamına alır.
Kıyas, Kıyas’ın bir delil oluşu âyet, hadis ve sahabe uygulamalarına dayanır. Bir âyette Medine yakınında oturan ve Uhud savaşından sonra müslümanlar aleyhine Kureyş’le işbirliği yapan Nadiroğulları yahudilerinin başına gelen sürgün olayı anlatıldıktan sonra, şöyle buyurulur: “Ey akıl sahipleri, ibret alın”